Selimiye ve yakın çevre köyleri, Akdenizin en iyi korunmuş deniz ve kıyılarına sahip birkaç koyundan biri olan Hisarönü körfezinde, tarihi ve doğasıyla son derece zengin olan Bozburun yarımadasında yer almaktadır. Doğal olarakta kıyılarında çok bakir koylara, tepelerinde çok çeşitli tarihi eserlere ve tarihi yollara, büyük şehirlere uzaklığı ve ülkemizin en güney batı bölgesinde bulunması nedeni ilede doğal yaşam koşullarının sürdüğü bölgelere sahiptir.
Bölgenin tüm bu özelliklerden dolayı arzu eden konuklarımıza çeşitli etkinlik seçenekleri sunuyor veya öneriyoruz.
Karia Yolu - Yürüme Rotaları
Doğa Yürüyüşü & Karia Yolu Bozburun Yarımadası Parkurları Yürüyüşü : Karia yolu,Muğla ve Aydın illerini kapsayan Türkiye’nin en uzun mesafeli-820 km- doğa yürüyüşü rotasıdır. İsmini İlk Çağ uygarlıkları döneminde bu bölgede yaşamış Karia medeniyetinden alan yürüyüş rotası kendisine özgü mimarisi olan çok sayıda köyden, el değmemiş koylardan, zeytin ve badem ağaçları ile dolu tepelerden ve irili ufaklı, kimisi sadece yürüyerek ulaşılabilen antik kentlerden geçmektedir. Karia medeniyetlerinin izlerinin peşinde, koyların mavisinden tepelerin yeşilliklerine, kıyıların turistik kasabalarından dağ köylerine, patikalardan taş döşeli kervan yollarına, Akdeniz’den Ege’ye, geçmişten günümüze uzanan kültürel, tarihi ve doğal güzelliklerle dolu bir yolculuğa çıkarır Karia Yolu. (Kaynak: kariayolu.com ). Keşif yapmak isteyen yürüyüşçüler için gözlerden uzak ve zor ulaşılır olan bu yarımada oldukça idealdir.Yolların olmadığı yerlerde, eski yollar ve patikalar Symi ve Rodos adalarını gören her manzara noktasına ulaşmak için temizlenmiştir. Bozburun yarımadasında ve Marmaris’in Selimiyeye yakın yakasında Karia Yolunun şu parkurları bulunur:
Selimiye – Bayır Köyü –Turgut Şelalesi: 19,7 km
Selimiye – Taşlıca Köyü : 20,7 km
Bayır Köyü – Taşlıca Köyü : 18,0 km
Taşlıca Köyü – Tola : 18,3 km
Tola – Taşlıca Köyü : 20,3 km
Amos – Bayır Köyü : 15,1 km
İçmeler – Amos : 10,3 km
Turgut Şelalesi – Hisarönü : 18,9 km
Herhangi bir parkurun tamamının tek seferde katedilmesi şart değildir. Detaylı bilgi, harita, GPS koordinatları www.kariayolu.com kanalı ile verildikten sonra konuklarımızı günlük ihtiyaçlarıda verilerek istenilen saatte, istenilen noktaya bırakmakta ve almaktayız. Dolayısı konuklarımız yürüyüşlerini arzu ettikleri uzunlukta ve aynı yoldan geri dönüş mecburiyeti olmadan yapabilmektedir.
Düğün Organizasyonu
Diğer Aktiviteler ve Çevre Köyler
Günlük Tekne Turları : Her gün saat 10.00 ila 17.00 arasında katılımcılarına 3 ayrı rota seçeneğinden birini sunar Selimiye Gezi tekneleri. Gezi sırasında Hisarönü körfezinin 6-7 değişik koyunda tertemiz denize girme ve olağanüstü güzellikteki kara ulaşımı olmayan koyları ve adaları görme imkanı verir. Tekne kapasiteleri 10 ila 25 kişi arasında değişir. Ailece hazırladıkları yemek ve çay servisi dahil sezon içi kişi başı fiyatı 60 ila 80 TL'dir. Temmuz ila Eylül ayları arasında, kalabalık nedeni ile en az bir gün önce yer ayrıltılmasında fayda vardır. Swan Lake konuklarına bu hizmeti vermektedir.
Özel Tekne Turu :Swan Lake, önceden talep edilmesi durumunda misafirlerine özel tekne gezisi düzenleyebilir. En az 2 en fazla 6 kişi ile sınırlı tur rotaları, konukların arzusuna göre düzenlenebilir. Günlük tur fiyatı döneme ve kişi sayısına bağlı olarak ögle yemeği ve akşam çayı dahil 700 ila 1200 TL arasında değişir.
At Safari : Yakın çevrede yapılabilecek eğlenceli ve ilginç bir etkinlikte at safaridir. Swan Lake’e otomobille yaklaşık 25 dakika mesafede, Marmaris yolu üzerinde bulunan ‘Yağna Horse Safari’, düzenlediği 1,5 saatlik at safarisinde orman içinde, nehirde son derece eğlenceli geziler düzenliyor. Kişi başı ücreti 30-40 TL seviyesinde olan At Safari, doğa ve spor severler için ilginç bir etkinlik seçeneği.
Yakın Çevre Köyler ve Tarihi Kalıntı Gezileri: Selimiye ve çevresinde bulunan köylerle, bu köylerin kendi bölgelerinde bulunan antik kalıntılarla ilgili bilgiler aşağıda detaylı bir şekilde verilmektedir. Ulaşımla ilgili bilgileri ve Swan Lake’in özel haritası Swan Lake’ten temin edilebilir.
HİSARÖNÜ
Tarih açısından zengin bir köydür. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde bölgenin temiz denizinin ve yemyeşil doğasının birçok hastalığa iyi geldiğine inanılmaktaydı.
Eren Dağı üzerindeki Pazarlık adı verilen düzlükte Kastabos kentçiğinin kalıntıları var. Burası antik dönemlerde bölgenin tapınma merkeziymiş. Kastabos’ta bugün görülebilen kalıntılar Hemithea Tapınağı’na ait. Tapınak, hastaların rüyalarında tedavi edildiği, özellikle çocuğu olmayan kadınların tedavi edildiği bir sağlık tapınağıymış. Hisarönü köyünün tarihte Bybassos şehri olarak anılan antik şehrin devamı olduğu belirtiliyor. Bu nedenle yalnızca yüksek yerlerde değil, liman olarak kullanılan bugünkü plaj bölgesinde de kalıntılara rastlamak mümkün.
Köyün kuruluşu M.Ö. 7. yüzyıla kadar dayanmakta. Bergama Krallığı, Roma, Bizans ve Menteşeoğulları, 1451’den sonra ise Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde yaşamış. Kanuni Sultan Süleyman 1522 yılında Rodos kuşatması sırasında Marmaris’e gelmiş, Rodos’un fethinden sonra askerlerin bir kısmı Marmaris’e, bir kısmı ise Hisarönü köyüne yerleşmişler. Köyün eski ismi Erine iken, Cumhuriyetin ilanından sonra Hisarönü olmuş.
TURGUT
Turgut, tarihiyle ve doğal güzelliğiyle bölgenin en çok tanınan köylerinden. Sahip olduğu tarihi ve doğal zenginlikler nedeniyle “sit” alanı ilan edilerek koruma altına alınmış. Çevresi, bölgenin karakteristik ağacı olan kızılçam ile kaplıdır. Köyün bahçeleri zeytin, portakal, mandalina, limon, badem, incir, ceviz, dut, nar, avokado, muz ve okaliptüs ağaçlarıyla dolu. Turgut vadisi eski çağlarda denizmiş, zamanla alüvyonlarla dolmuş. Günümüzde, denizden üç kilometre içeride açılan kuyulardan deniz kabuklarının çıktığına tanık olunuyor. Köy merkezinde 2 kilometre uzaklıktaki plaj ve koyda, Bizans Dönemi’nden kalma bir kilise ve üç odalı bir hamam kalıntısı bulunuyor.
Turgut Şelalesi büyük değildir. 6-7 metre yükseklikten dökülür ve şelaleyi çevreleyen çam ve amber kokulu sığla ağaçları en sıcak yaz günlerinde bile vücut üzerinde sakinleştirici bir etki yaratır. Şelale çevresi “kaplan” kelebeklerinin de üreme bölgesidir. Hydas/Hygassos antik kenti, Köyün güneydoğusunda denize dik inen dağların üzerinde kurulu bir yerleşim yeriymiş. Bozburun Yarımadasında varlıkları bilinen, fakat bugüne kadar literatürde sadece yarısı yer alan 18 adet kale yerleşiminden sadece birisidir. Kyklopik sur duvarları ile çevrelenmiş ve içinde bir akropolisin bulunduğu şehir, bir limana da sahipmiş. Yerleşim, Geç Tunç Çağ sonundan Geç Antik Dönem’e kadar kullanılmış. Buluntular, Hydas’ı kuranların Minos-Miken kültürünü benimsemiş göçmenler olabileceğini gösteriyor. Turgut Köyü’nden şelaleye doğru giden yol üzerinde sağ taraftaki yamaçlarda göreceğiniz piramidal görünümlü bir anıt mezar dikkat çekicidir. Yapının alçak girişi çökmüş durumda. M.Ö. 4. veya 3. yüzyıla ait bir yazıttan anlaşıldığına göre mezar Diagoras isimli bir savaşçıya ait. Roma ve Bizans döneminde köyün adı Ella imiş. Cumhuriyet’in ilanından sonra Turgut adını almış. Turgut Kalesi, Köy yakınlarında, yaklaşık 300 metrelik bir tepede bulunuyor. Kalenin 300 metre yakınına kadar toprak bir yoldan araçla çıkılabiliyor. Geriye kalan bölüm ise oldukça dik ve burayı yürümek gerekiyor. Bybassos antik kentine ait olduğu sanılan kalenin duvarları kısmen yıkılmış. Kalenin üstünde Orhaniye ve Hisarönü koylarının heyecan verici manzarasıyla karşılaşıyorsunuz.
BAYIR
Yüksek tepeler arasında kurulu bir dağ köyüdür Bayır. Ünlü Türk seyyah Evliya Çelebi’nin sözünü ettiği “Geçit vermez, her türlü vahşi hayvanın yaşadığı dağların” eteklerinde kuruludur. Köydeki “Anıtsal Çınar Ağacı” köyün sembolü. Ağacın yaşı hakkında kesin bir bilgi yok ama 1500 ile 2300 yıl arasında olduğuna ilişkin farklı iddialar var. Bölgeyi gezenler bu ağacın altında dinlenmek, köyün doğal otlarıyla yapılan çaylarından veya ayranından içmek, gözlemesini yemek için mola verirler. Köy meydanında çeşit çeşit bal türlerinin, keçiboynuzu pekmezinin, kavrulmuş yer fıstığı ve bademin, ağaç oyması elişlerinin satıldığı tezgâh ve dükkânlar bulunur.
Truva’yı kuşatan Akha ordularının hekiminin evlenerek bölgeye yerleşmesinin ardından köy Syrna adıyla tarih sahnesine çıkmış. Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı egemenlikleri yaşayarak günümüze kadar gelmiş.
Bayır halkı geçimini halen orman köylüsü olarak sürdürüyor ve gelirinin büyük bir kısmını arıcılık, defne, kekik, ada çayından elde ediyor. Köy meydanındaki anıtsal çınar ağacı dışında köylüler selvi, andız ve defne türünden 3 ağacın daha çok yaşlı olduğunu, ancak bunların kayıt altında olmadığını söylüyor. Ayrıca Söğüt yolu üzerinde hala kullanılan antik sarnıç da yüzyıllardır köylülere su sağlıyor.
Syrna, Köyün 2 km kuzeydoğusunda, Yoncaağız Tepesi üzerindedir. Luwi veya Karya dilinden gelen bir sözcük olup anlamı “Kutsal/Güzel Pınar”dır. Geçmişten günümüze kullanılan antik taşlı yoldan yürüyerek yarım saatte gidilebilir. Kalıntılar arasında surlar, mezar taşları ve binalara ait yıkıntılar var.
Helenistik dönemde Sağlık Tanrısı Asklepios adına tapınağıyla ünlenmiş. Son dönem kazılarında köy meydanındaki cami yakınlarında Asklepios’un sembolü “Yılanlı Taş” bulunmuş. Asklepios Tapınağı’nın yeri tam olarak bilinmemekle beraber caminin bir zamanlar Asklepios Tapınağı’nın bulunduğu alan üzerinde kurulduğu iddia ediliyor. Cami girişinde göreceğiniz Yılanlı Taş dışında bunun başka bir kanıtı bugüne kadar ortaya çıkmamış. Köyün tarihi önemini tam olarak anlamak için Prof. Dr. Bilge Umar’ın “Karia” isimli kitabını okumak gerekiyor.
Çengirek Mağarası, Bayır’la Söğüt arasında kalan bir bölgede Çengirek isimli ilginç bir mağaradan sözediyor köylüler. Armelya olarak anılan bölgedeki mağara resmi kayıtlarda görülmüyor. Mağaranın duvarlarında hangi döneme ait olduğu bilinmeyen duvar yazıları ile girişinde sunak olduğu düşünülen kalıntılar var.
Çiftlik Koyu: Bayır’dan Söğüt’e yönelen asfalt yol üzerinde yaklaşık 1 km sonra Çiftlik ayrımı var. Bir yanda Çiftlik Koyu, diğer tarafta ise Hisarönü Körfezini nin görüldüğü etrafı çam ormanı ile çevrili bir yol. Koya inildiğinde pırıl pırıl, tertemiz bir deniz ile karşılaşılıyor. Çiftlik koyunda su o kadar berrak ki 10 metre derinlikteki taşları bile tek tek sayabilirsiniz. Koyda plaj ve yemek hizmeti veriliyor.
Gebekse Koyu: Dalmak ya da yüzmek için tekneyle Çiftlik’in komşusu Gebekse koyuna da gidilebilir. Bu koyun uç noktasında bir kiliseye ait olduğu sanılan tarihi kalıntılar var. Küçük bir kumsal ve bir çardak lokantanın olduğu koy dalışseverlere sualtında binbir renk sunuyor.
ORHANİYE
Hisarönü Körfezi kıyısındaki en önemli turizm merkezlerinden birisi Orhaniye’dir. Körfeze gelen yatlar mutlaka Orhaniye’de gecelerler.
Köyün en önemli turistik değeri, mitolojik öyküsü ve coğrafi yapısıyla ilgi çeken Kızkumu’dur. Bu ilginç doğal güzellik denizin ortasında kiremit renkli, iri taneli kum ve minik çakıllardan oluşan batık bir patika yol görünümündedir. Plaj olarak da ilgi gören 600 metrelik kum set, rüzgâr ve dalganın etkisiyle asırlar boyunca şekillenmiştir.
Kızkumu Mitolojisine göre eski zamanlarda, bölgedeki hükümdarın kızı ile bir balıkçı, birbirlerine âşık olmuş. Kız ile balıkçı gizli gizli buluşmaya başlamış. Balıkçı denizden geliyor, kız kumsalda onu bekliyor, bulunduğu yeri ışıkla işaret ediyormuş delikanlıya. Gün ağarana kadar birbirlerine aşk oyunları yapıyorlarmış.
Hükümdar, bunu zaman içerisinde öğrenir ve kızını takip ettirir. Bir gece askerlerine kızını yakalamalarını ve kumsalda ışıkla balıkçıya işaret göndermelerini emreder. Delikanlı, ışığı görünce atlar kayığına ve bir manga askerin üzerine doğru kürek çeker. Kız, askerlerin elinden kurtulur ve koşmaya başlar sevdiğini kurtarabilmek için; ama koyun öbür ucuna yetişmesi imkânsızdır. Atar kendini sulara. İşte o anda bir mucize gerçekleşir! Kızın suda adım attığı her yer bir patikaya dönüşürken peşinden koşan askerler bastıkça denize gömülürler. Kız, kayığa kadar koşar. Ancak bir okçu, tam o anda delikanlıyı hedefleyip ok atar. İki sevgili birbirine sarılmışken ok kızı bulur. İşte o kumlar, kızın kanı denize karışınca kırmızıya boyanır. Delikanlı yaralı sevgilisini aldığı gibi gider. Sonrasını ne gören vardır, ne de duyan…
Bybassos kalıntıları: Kızkumu’nun hemen açığında, Orhaniye koyunun ortasında bir ada ve adanın tepesinde de kale kalıntıları var. Kalenin, bölgede kalıntılarına rastlanan Bybassos antik kentine ait olduğu sanılıyor. Bybassoslular, komşu Turgut Köyündeki şelaleden kemerler ve sualtına döşedikleri borularla kaleye su getirmişler. Bugünkü Orhaniye köyünün Bybassos antik kentinin bulunduğu tepenin yamacına kurulu olduğu sanılıyor. Sur kalıntıları ise orman içinde dağınık bir arazide yer almaktadır.
Orhaniye, Osmaniye ve Hisarönü köyleriyle birlikte çambalının ve kekik balının en yoğun üretildiği köydür. Köyde her yıl Eylül ayı sonunda “bal şenliği” düzenleniyor.
Köyün geleneksel yemeği bir balık yemeği olan “alahoş”tur. Balık, tam değil, yarı kızartılarak yapılır. Bölgede köylülerin birçok hastalık için kullandığı kekik suyu ve yağı, karacaot, defne, narpuz, okaliptüs ve mersin bitkilerinin yağı ile adaçayından elde edilen elma yağı da Orhaniyeliler tarafından üretilmeye devam ediyor.
OSMANİYE
Yaşam kaynağı arı ve bal olan, denizden 550 metre yükseklikte bir dağ köyüdür Osmaniye. Köyün yüzde 95’i bu işle uğraşır. Geniş bir alana dağınık olarak yerleşen köyün içinden geçerken yol kenarında bulacağınız en önemli ürün ünlü “çam balı”dır.
Adı çam balı ile her geçen gün özdeşleşen Osmaniye Köyü’nde bir de Bal Evi kuruldu. İçinde bal ve arıcılık tarihiyle ilgili müzenin yanısıra bal ve bal ürünleri satışı da yapılacak bölümler var.
Arıcılık dışında köyde adaçayı, kekik, defneyaprağı, keçiboynuzu ve zeytin gibi organik ürünlerle gelir elde ediliyor. Köyün içinden geçen yol boyunca birkaç noktada küçük köy lokantası var. Buralar doğal köy kahvaltısı yapmak isteyenlerin sık uğradığı yerler. Dağlardan toplanan otlarla yapılan gözleme ve ayran yılın her mevsimi bulunabilir.
Bahar aylarında köyün çevresindeki yürüyüş turları sırasında çok sayıda çiçek türüne rastlanır. Bunların içinde endemik, yani yöreye özgü olanlar da var. Palamut Tepe’de görülen şakayık (ayı gülü) Marmaris çevresinde en çok burada bulunur.
Köyün tarihi çok iyi bilinmemekle beraber Selçuklu döneminde ve İslamiyet’ten önce Türklerin buralarda var olduğu söylenmektedir. Köye daha sonra yerleşen Yörük boyları da vardır. 1298 yılında Anamur ve Alanya Yörüklerinin devlete karşı ayaklanmasından sonra devlet Yörükleri toplayıp Kıbrıs adasına sürgün etmek istemiş. Bu sürgün sırasında Yörükler geminin idaresini ele geçirip Marmaris ve çevresine yerleşmiş. Uzun zaman sonra devlet bu Yörükleri yaşadıkları bölgeyi terk etmemek şartıyla affetmiş. Bu Yörük boyları halen Alanya Yörükleri olarak adlandırılıyor. Köyün eski adı Alakese imiş. Kurtuluş Savaşı’ndan önce Türkler ve Rumlar bir arada yaşar iken Türkler Rumları sürmek için ayaklanmışlar. O arada Rumlar, Türkleri “Osmanlılar” ve “Osmaniyeli” diye adlandırmışlar ve köy bundan sonra Osmaniye ismini almış.
Kumlubük: Osmaniye’nin denizle buluşmasını Kumlubük koyu sağlıyor. Koya, Turunç beldesi içinden geçen karayoluyla ulaşılır. Güzel plajı ve denizi yanında balıkçı lokantaları ile ünlü. Sahili ve tepeleri doğa yürüyüşlerine, ekoturlara uygun parkurlara sahip. Güneydoğu yönüne yürüyüşte karşılaşılan mağara herkesi şaşırtır. Bu mağaranın 5 bin yıl önce bölgedeki ilk yerleşimlerden birine evsahipliği yaptığı sanılıyor. Mağarada galeriler, sarkıtlar ve dikitler bulunur. Yeni keşfedildiği için henüz bilimsel bir araştırma yapılmamıştır.
Amos, Turunç ile Kumlubük arasındaki yamaçlarda yeralır. Turunç’tan yürüyerek 1 saatte, Kumlubük’ten ise yarım saatte ulaşılır. Konumu nedeniyle antik çağın önemli kentlerinden birisiydi. Günümüze ise çok az şey kalmıştır. Tiyatro, tapınak ve bazı heykel kaideleri kalıntılar arasında. Ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmiyor. Antik çağlarda Rodos Karşıyakası olarak adlandırılan Bozburun Yarımadası üzerinde bulunan 3 tiyatrodan birisi Amos’tadır. Kentte Apollo ve Dionysos’a tapınıldığını gösteren buluntulara rastlanmış. Kentin ana giriş kapısı oldukça sağlam kalmış. Bir de nekropol (mezarlık) alanı dikkat çekicidir.
SÖĞÜT
Tarihiyle, kültürüyle, yemekleriyle ve deniziyle Marmaris çevresinin en özellikli köylerinden birisidir Söğüt. Köyün eski adı olan “Saranda”, geçmişte bölgede sayıları fazlaca olan Rumlardan kalma.
Günümüzde ana geçim kaynağı turizm olan Söğüt’ün geçmişinde tarım ve denizcilik ön plandaymış. Yunan adalarına yakınlığı nedeniyle bir ticaret limanı olarak da kullanılmış. Tarih boyunca eğitime önem vermiş ve bölgenin öğretmenleri, doktorları, avukatları bu köyden çıkmış. Çoğu Türkmen kökenli olan halkın bir bölümü ise Balkanlardan gelip yerleşmiş.
Köyün güneybatısında, okulun arkasındaki tepecik üzerinde Thysannos yerleşimi kalıntıları var. Kazı yapılmadığından çok fazla bir şey görünmüyor. Antik kalıntılar arasında duvar kalıntıları ve temel izleri var.
Cumhuriyet (eski adı Saranda) Mahallesi, köyün merkezine 3 km uzaklıkta. Söğüt’ün denize açılan kapısı olarak görülüyor. Yamaçlardan kıyıya doğru inerken etkileyici bir manzara ile karşılaşırsınız. Çevre ve karşı adalar her ne kadar yeşili az, boz renkli toprak parçaları olarak görünse de Ege Denizi’nin masmavi sularıyla bir uyum içerisindedirler. Açıkta görülen büyük ada Yunanistan’a ait olan Simi (Sömbeki) adası. Tek katlı ve taş evleriyle, berrak deniziyle, balık restoranlarıyla ve tertemiz köy havasıyla Söğüt köyü oldukça ilgi çekici.
Köyde turizmin yanında badem ve keçiboynuzu da ekonomiye destek sağlıyor. Özellikle keçiboynuzunun son yıllarda sağlık için artan önemi köyde küçük bir sektör oluşmasına yol açmış. Köyde keçiboynuzu pekmezide üretiliyor.
Söğüt’ün tarihi, yakınlarındaki Bozukkale (Loryma) ile birlikte M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanır. O dönemin bölgedeki en önemli yerleşimi olan Rodos adasının karşısında yeralan bu bölgeye “Rodos Peraia”sı denirmiş. Sırasıyla Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı egemenliği yaşamış. Çok sayıda Rum kökenli vatandaşın yaşadığı, tarih boyunca komşu adalarla ilişkisi en yoğun olan bölge köylerindendir. 1912-1940 yılları arasında Rodos İtalyanların yönetimindeyken tarım üretiminde en üst düzeye çıkmış ve Ege adalarına sebze-meyve satmış. 2. Dünya Savaşından sonra Yunan adalarıyla ticaret azalınca süngerciliğe yönelme olmuş. Özellikle bakla yetiştiriciliğinde çok öne çıkmış. Seracılığın gelişmesiyle önemi azalan baklanın yerini, 90’lardan sonra turizm almış.
TAŞLICA
Yalnızca tarihi kalıntıları ve koylarıyla bile bölge turizminin can damarı bir konuma sahip olan Taşlıca Köyü, ekonomik açıdan bölge köyleri içinde en az gelişmiş olanıdır. Bu nedenle turizmin getirdiği sosyal ve kültürel değişimden de az etkilenmiştir.
Söğüt köyünden 5 kilometre uzaklıkta. Söğüt’ten sonraki ilk 1 kilometrelik bölüm etkileyici bir manzaraya sahip. Saranda sahili, koylar, burun ve adalar olağanüstü bir görüntü oluşturuyor.
Köyde elde edilen keçi sütü, keçi peyniri, sarımsak ve nohut bölgede aranan ürünler. Bademi, inciri, zeytini de çok lezzetli. Hele dağlardan toplanan özel otlarla kaynayan suya bandırılan inciri harikadır. Arıcılığın da yapıldığı köyün özellikle kekik balı meşhur. Süt üretimi için keçi yetiştirilir. Keçi sütünden yapılan “keçi peyniri” köyün en meşhur ürünü. Peynirin mayası hayvanın bağırsağında bulunan doğal mayadır. Lezzeti de buradan gelir.
Taşlıca Köyü’nün gençleri aşçılığıyla ünlü. Düğünlerde, mevlitlerde yemekleri aşçılık mesleğini sürdüren erkekler yapar. Ama her yemeğin ustası da ayrıdır. Yemek kültürü çok gelişmiş bir köydür. Marmaris’in önemli otelleri ve restoranları Taşlıcalı aşçılarla çalışır.
Çevresindeki çoğu antik yerleşim Yunan, Roma, Bizans dönemine dayanır. Bölge Osmanlı egemenliğine geçtikten sonra çevre köylerle birlikte Taşlıca’ya da Türkmen boylarından aileler gelip yerleşmiş. Bazı kaynaklara göre 1402 yılındaki Ankara Savaşından sonra bir grup Moğol köye yerleşmiştir.
Köyün çevresi tarihi kalıntılarla dolu. Issız, sessiz yerlerde toprağı kazsanız antik dönemlere ait kalıntılar fışkıracakmış gibi. Bunların en önemlileri Phoenix, Serçe Limanı, Kırkkuyular, Loryma ve Kıran Gölü.
Phoenix: Karya medeniyetinin önemli bir kenti olan Phoenix’in kalıntıları Taşlıca’nın 4 km dışında, Asar tepesi çevresinde ve üzerinde yeralıyor. Köy ile antik yerleşim arasında, antik döneme ait patika yolda önce mezarlarla karşılaşılır. Yolun ortalarında, çukurda kentin agorası, tepeye çıkarken oldukça iyi durumdaki bir yapı kalıntısı ve ardından kentin ana nekropolisi, yani mezarlığı görülür. Tepede, kalıntılardan çok çevreye hakim manzara büyüleyicidir. Bir yanda deniz, bir yanda Taşlıca Köyü, diğer yanda 1950’lerde terk edilip Taşlıca’ya yerleşenlerin yaşadığı Sindilli Köyü’nün boş ve yıkılmaya yüz tutmuş evleri, güneybatıda yaklaşık 6 km ileride Serçe Limanı yakınındaki Aziziye Mahallesi görülür. Phoenix ismi zaman içinde Fenix, Fenike ve Fineket’e dönüşmüş. Köy, Taşlıca adını almış olsa da günümüzde bile halk arasında “Fenaket” diye anılır.
Serçe Limanı: Taşlıca’ya girerken sağa ayrılan toprak yol, 8 km sonra Serçe Limanı’na ulaşır. Mavi Yolculuk teknelerinin demirlediği, pırıl pırıl dip görüntüsü sunan liman en sert havalarda bile korunaklıdır. Limanın kayalardan oyulmuş görkemli bir kapısı var. Bir sualtı araştırmasında 11. yüzyıla ait bir batık ve içinde cam eşyalar bulunmuştur. Batık ve cam eşyalar Bodrum Sualtı Müzesinde sergilenmektedir. Kasara antik kentinin de limanda kurulduğu sanılmakla birlikte bir araştırma başlatılmamıştır.
Kırkkuyular: Taşlıca-Serçe yolunun 1. kilometresinde Kırkkuyular ve az ileride terk edilen Sindilli köyünün taş evleri görülür. Kırkkuyular adını, köyün eski sakinlerince yapılmış 40 sarnıçtan almış. Bugün de hala çorak ve su sorunu olan bölgede hem hayvancılık, hem tarım ve hem de evlere su sağlamak için bu kuyular kullanılıyor. Kırkkuyular ve Sindilli, köy ve yürüyüş turlarının daha sık uğradığı yerler. Köyün kadınlarının 15 metreyi bulan kuyulardan kovalarla seri bir şekilde su çekişi turist gruplarının en çok fotoğrafladığı kareler.
Loryma (Bozukkale): Bozukkale limanına ve yakınındaki antik kent kalıntılarına karadan ulaşmak isterseniz, Taşlıca’dan yürümek zorundasınız. Deniz yolunu tercih ederseniz Serçe limanından küçük teknelerle yarım saat süren bir yolculuk yapacaksınız. Bozukkale limanı mavi yolculuk tekneleri için korunaklı bir doğal liman. Tarihte de bu konumundan dolayı stratejik öneme sahipmiş. M.Ö. 1412’de Atina Donanması burada konaklamış, M.Ö. 395’te Knidos Deniz Savaşı öncesinde yine burada toparlanmış. Koyda bugün yatlara hizmet veren lokantalar var. M.Ö. 7. Yüzyılda kurulduğu belirtilen Loryma’nın kent kalıntıları, koyu da içine alan geniş bir alana yayılmış. 7. Yüzyılda Arap istilası sonrasında tamamen terk edilen kentten bugüne ulaşan en önemli kalıntı 120 metre uzunlukta, 10 metre genişlikte ve oldukça iyi durumdaki liman kalesidir.
Kentin yukarı kısmında, Karaburun üzerindeki akropolise bir saatlik yürüyüşle ulaşılabiliyor. Surlarla çevrili bu alanda üç büyük sarnıç ve bir yapıya ait kalıntılar buranın tehlike anında sığınma amaçlı kullanıldığını gösteriyor. Bizans döneminde bir donanma üssü ve silah deposu olan Loryma’ya üç kilise ve çok sayıda ev yapılmış. Evler yamaçta, özenle örülmüş teraslar üstünde. Kentin batısındaki ovada “Artemis Soteria” kutsal alanı yer alıyor. Koyun batısında güneye doğru uzanan nekropol alanı tapınağa bitişik. Nekropolün güneyindeki ovada ise Apollon kutsal alanı bulunuyor.
Kıran Gölü: Loryma’nın yakınında bulunan, kışın dolan, yazın kuruyan, 30 metre çapında bir göldür. Bu gölcüğün yanında da Rodos’a bağlı bir kentin bulunduğu kalıntılardan anlaşılıyor. Ancak karadan ulaşılması zor. Bozukkale limanına kadar denizden gidip oradan 2 saat süren yürüyüşle antik alana varılabilir. Henüz kazı yapılmamış olduğundan çok fazla bilgi bulunmuyor.
BOZBURUN
Ege ile Akdeniz’i buluşturan ‘Bozburun Yarımadası’nda, yani, yolun bittiği yerde, tarihin ve doğanın güzellikleriyle koyun koyuna bir beldedir Bozburun. Burası, geniş bir koy olup, ‘Ada Boğazı’ adı verilen geçişle Ege ve Akdeniz’e bağlanır. Dantel gibi kıvrımları ve adalarıyla ‘mavi yolculuk’ teknelerinin gözdesi bu deniz kasabası, çevresindeki topraklarda yüzlerce, binlerce yıl yaşayan medeniyetin ayak izlerini taşır. Kıyılarındaki mavi türkuaz renkli sularında batıklardan dalgıçlar tarafından yüzeye çıkarılan amforalar dâhil her türlü nesne Bozburun’un geçmişte önemli bir ticaret limanı oluşunun kanıtlarıdır.
1970’li yıllara kadar balıkçılık ve süngercilikle geçimlerini sağlayan Bozburunlular, zaman içinde tekne yapımında ustalaştılar ve ‘gulet’ adı verilen geleneksel yelkenlilerin yapımı ile ün yaptılar.
Barınaklı, stratejik küçük bir limana sahip olan Bozburun, bölgede seyreden veya mavi yolculuğa çıkan tüm teknelerin uğrak veya buluşma yeri. Yarımada yemyeşil dağları arasında portakal, limon, badem ve zeytin ağaçlarıyla bezenmiştir.
Boz renkli dağlarla çevrili ve bir burun üzerinde bulunan Bozburun beldesinin adının doğasından kaynaklandığı akla gelebilir. Ancak araştırmacılar, bölgeye 14 ve 15. yüzyıllarda Orta Anadolu’dan Moğol İstilası nedeniyle kaçan ‘Boz Obası’ Türkmenlerinden bir gurubun yerleştiğini, daha sonra bu yerleşim yerine “Bozburun” denmeye başlandığını belirtiyor.
Muğla ilinin doğuda Fethiye ve Kınık dışında kalan kısmıyla, kuzeyde Tavas-Afrodisyas, batıda Aydın ve Büyük Menderes hattının içinde kalan bölge Karya olarak bilinir. Karyalılar, M.Ö. 4. binlerde merkezi Girit adası olan Minos uygarlığının bir parçası olarak Ege adalarında yaşarlarken, M.Ö. 3400 yıllarında Minos egemenliğinden ayrılarak Anadolu’ya gelip, Muğla yöresinde yerleştiler. Karya adı bu kavmin o zamanki kralı Kar’ın adından gelmektedir. M.Ö. 1000 yıllarında bölgeyi Dor ve İyonların istila etmesi sonucunda Karya egemenliği sona ermiştir.
Helenistik dönemde Datça’nın hemen kuzeydoğusundaki yarımadada (bugünkü Burgaz mevkiinde) yaşayan Knidoslular, buranın Akdeniz–Ege deniz ticaretinin kontrol edilmesine uzak ve güvenliğinin iyi olmadığı gerekçesiyle şehri MÖ. 4. yüzyılın ortalarında bugün ‘Deve Boynu’ olarak da bilinen Knidos’a taşıdılar. Zamanın ünlü helkeltıraşı Praxiteles burada “Çıplak Afrodit” heykelini yapınca bölge daha da ünlemiş, yine Knidoslu mimar Sostratos Mısır’a gidip dünyanın 7 harikasından birisi sayılan İskenderiye Fenerini (Faros) inşa etmiştir. Yine başka bir Knidoslu uzay bilimci astronom Eudoxos burada açtığı gözlemevinde ‘uzaydaki gezegenlerin aynı merkeze bağlı olarak hareket ettiklerini’ söyleyerek antik çağda büyük bir yenilik yaratmıştır. Bu dönemde, Büyük İskender’in ele geçirdiği kent M.Ö. 120 yılında Roma İmparatorluğunun egemenliğine, M.S. 395 yılında da Bizans İmparatorluğu yönetimine girmiştir. Muğla ili ve Datça Yarımadası 12. yüzyılda Selçuklu İmparatorluğu, 13.yüzyılda Menteşe Beyliği, 14.yüzyılda ise Osmanlı İmparatorluğuna katılmış, 20. yüzyılda da Türkiye Cumhuriyeti yönetimine geçmiştir.
Antik çağlardan bu yana bir yerleşim yeri olarak varlığını sürdüren Bozburun’un bilinen en eski adı ‘Tinos’ ya da ‘Tymnos’dur. Yakın tarihte Bozburun, Drahya’nın en önde gelen yerleşim yeri ve limanı olarak “Bosprina” adıyla tanınmıştır. Anadolu’nun fethinden sonra Türkmen göçleri, Toroslar yoluyla önce Marmaris’e, daha sonra Drahya’ya ulaşarak bölgede yaşayan diğer etnik grupların yanında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Lozan anlaşmasının ardından gerçekleştirilen mübadele hareketinden sonra beldenin tek hâkimi Türkmenler olmuştur. Bozburun, Cumhuriyet döneminde belde olarak varlığını sürdürmüş olup 1992 yılı Haziran ayında belde belediyesi hizmete girmiştir.
Kent, Bozburun körfezinin iç ucundadır ve hemen yanıbaşında, bir derenin taşıdığı alüvyonlarla oluşmuş genişçe bir kumsal vardır. “Poseidonion” diye de anılan kentin çevresinde kale ve mezar kalıntılarına kolaylıkla rastlanabilinir. Yerel halkın “Kale” dediği tepenin denize bakan yamacında surların ve dikdörtgen planlı burçların ‘Leleg’ türü duvarları, cyklopik (harçsız, sıvasız, taş taş üstüne mimari) işçiliğiyle olağanüstü görkemli ve sağlam yapılmış ve bugünlere kadar ayakta kalabilmiştir.
Bozburun yarımadasında bilinen 10 tarihi kent vardır. Marmaris-Datça yolundan 20kmuzaklıkta bulunan ‘Bybassos’un orta çağdan kaldığı sanılan bir kalesi bulunuyor. Orhaniye ve Turgut köyleri arasındaki ‘Hygassos’da MÖ. 2000 yıllarına ait sur kalıntıları görülebilir.
‘Kastabos’ ise Eren Dağı düzlüğüne kurulan kutsal bir kent. Karia dilinde ‘Tapınak düzlüğü’ anlamına geliyor. Burada dağın tepesinde ‘Hemithea’ adlı tanrıçaya ait bir sağlık kültü ve büyük bir mermer platform var. Henüz arkeolojik kazı yapılmadığından ziyarete açık değil. Eski çağlarda burası şifa dağıtan tanrıça ‘Hemithea’ya ait bir tapınak olup kutsal ziyaret yeriymiş.
‘Tymnos’ Rodos İdaresinin güneybatı Anadolu topraklarındaki ilçe merkezlerinden birisiydi. Bozburun'un 3-4 km güney doğusunda bulunduğu tahmin edilse de tarihçiler, kentin tam yeri üzerinde söz birliğine varamamışlardır.
‘Syrna’ ise bugünkü Bayır köyünün olduğu yerde kurulu küçük bir kent. Yerleşim, Helenistik çağda buradaki Asklepios (sağlık tanrısı) tapınağıyla ün kazanmış. Bugün tapınaktan günümüze kalıntı kalmamış olsa da, kent surlarının bazı bölümleri ile bir takım yapıların temel kalıntıları görülebilir. Bayır köyü meydanındaki caminin önünde duran taş, tapınaktan geriye kalan en sağlam parçalar arasında yer alır.
Söğüt Köyü ve çevresinde ise ‘Thysanos’ yer alır. Mevcut izler birkaç duvar parçasından ibaret olsa da, görünenden çok daha fazlasının toprak altında bulunduğu, yapılacak kazılarla pek çok şeyin ortaya çıkacağı söylenir.
Taşlıca Köyü'nün güneybatısındaki Asar Tepesi’nde bulunan ‘Phonix’ antik kenti Marmaris yarımadasının en önemli kent kalıntılarına sahip. Kalıntılar, Taşlıca köyünün güneybatısındaki Asar Tepesi ve çevresinde yer alıyor. Bunların arasında iyi korunmuş kent yapıları, ‘nekropol’ (mezar) kalıntıları ve sivil yapılar bulunuyor. Tarih kayıtlarına MÖ. 334 yılında Büyük İskender Doğu Seferinde donanmasını ‘Phonix’ limanında konaklatmış.
Bozburun yarımadası üzerinde Turunç belediyesi sınırları içindeki ‘Amos’ gerek tarihi gerekse doğal güzellikleri açısından önemli bir antik kent. Antik Karya Uygarlığı'nın yerleşim yerlerinden ve Rodos Birliği'ni oluşturan önemli yerleşim birimlerinden (deme) birisi kabul ediliyor. Kent, tepe boyunca uzanmış sur kalıntılarına sahip olup, ayakta kalan en önemli yapısı 2 bin kişilik amfi tiyatrosu. Akropol konumunda bir tepe üzerine kurulu antik kent Helenistik devirden Bizans devrine kadar sürekli yerleşim geçirmiş. Bunu, antik şehrin merkezindeki kalıntılardan tahmin edebiliyoruz. Şehrin tiyatrosu ve yanındaki Apollon Tapınağı çevresinde görülen heykel kaideleri ve üzerindeki ayak izleri, sarnıç ve diğer yapıtlar şehrin yerleşimini belli eden önemli kanıtlar.
Bozburun Yarımadası'nın güney ucunda, Serçe Limanı’nın hemen kıyısında yer alan ‘Kasara’nın adı Karya dilinde “Büyük Güzel Köy” anlamına geliyordu. Helenistik çağda, aynı Amos gibi Rodos Devletine bağlı bir kent merkezi olmuş. Ören yerinde Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait kalıntılara rastlamak olası.
SWAN LAKE BOUTIQUE HOTEL
Selimiye Köyü / Marmaris
48700 - MUĞLA
Telefon: +90 (252) 446 41 33